İklim Değişikliği ve Türkiye
İklim Değişikliğinde Uluslararası Taahhütler Açısından Türkiye’nin Konumu
Ülkeler arasındaki ilişkilerin yoğunlaştığı ve karmaşıklaştığı günümüzde, özellikle çevre ve iklim değişikliği gibi küresel etkileri olan konularda devletlerin bu alanları düzenlemesi, belli standartlar belirlemesi ve izlemesi zorunluluk haline gelmiştir. Tüm konularda olduğu gibi iklim değişikliği alanında da; antlaşma, sözleşme, protokol gibi adlar altında imzalanan metinlerin içerdiği düzenlemeler, taraf devletler için gerek iç hukukta gerek uluslararası düzeyde hukuki bağlayıcılığa sahiptir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. Maddesi’nin son fıkrasına göre uluslararası antlaşmalar kanun hükmündedir; dolayısıyla iç hukukun parçasıdır. Hukuk kaynağı olarak antlaşmalar, hükümleriyle doğrudan uygulanabilir; içerdiği düzenlemelerin ayrıca bir kanunla tekrarlanmasına, teyit edilmesine gerek bulunmamaktadır. Taraf olunan bir antlaşmaya dayanılarak yönetmelik çıkarılabilmektedir.
Türkiye, doğrudan iklim değişikliği konusunu düzenleyen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne1 ve Kyoto Protokolü’ne Taraftır. Paris Anlaşması’nı imzalamıştır. Türkiye ayrıca, doğrudan iklim değişikliği konusunu içermemekle birlikte iklim değişikliği ile mücadeleyle ilgisi bulunan çevre odaklı bazı uluslararası antlaşmalara da Taraf durumdadır. Sözü edilen antlaşmalardan doğan yükümlülükler çerçevesinde Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele unsurları ve uygun görülen politikalar ele alınmıştır.
Ülkemizin iklim değişikliği politikasının uluslararası tezahürünün, küresel salım azaltımı çabalarına, ortak fakat farklılaştırılmış (common but differentiated responsibilities) sorumluluklar temelinde, tüm ülkelerin sürdürülebilir kalkınmalarını ve sosyo-ekonomik gelişmelerini engellemeyecek şekilde ve görece kapasiteleri (respective capabilities) ölçüsünde katkıda bulunması gerektiği yaklaşımını yansıttığı söylenebilir.
Paris Anlaşması ve Türkiye’nin Uluslararası Tutumu
Türkiye mevcut konumuyla Sözleşme’nin EK 1 listesinde, yani gelişmiş ülke grubunda olduğundan, her ne kadar özel koşulları tanınmış olsa da Paris Anlaşması hükümlerine göre gelişmiş ülke statüsünde değerlendirilmektedir. Dolayısıyla finansal ve teknolojik yeniliklerin transferi vb. açılarından destek almaya ehil görülmemektedir. Bu doğrultuda iklim değişikliği ile mücadelede Yeşil İklim Fonu’na ve Yeşil İklim Fonu’nun dâhil olduğu çok paydaşlı projelere erişimi söz konusu olmamaktadır. Zira Yeşil İklim Fonu’nun Yönetim Belgesi’nde ancak gelişmekte olan ülkelerin finans desteğine ehil olabileceği hükmü getirilmiştir.
Türkiye bu ülkelerden biri olarak, öteden beri iklim değişikliği ile mücadelede uygulamaya dönük kayda değer adımlar atmaya devam etmektedir. Türkiye küresel iklim değişikliği ile mücadelede baştan itibaren küresel çözümün bir parçası olduğunu bir kez daha vurgulamak ve ortak çabaların içinde yer almak mesajını vermek amacıyla, Paris Anlaşması’nı imzaya açıldığı gün (22 Nisan 2016) imzalamış ancak henüz onaylamamıştır. Burada Türkiye’nin beklediği uluslararası tutum; ülkenin kalkınma önceliklerini ve özel koşullarını göz önüne alarak “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesinin Paris Sonrası süreçte adil olarak işletilmesidir. Bu çerçevede Türkiye, iklim değişikliği ile ulusal mücadelede finansal ve teknolojik desteklere erişiminin sağlanmasını ve Paris Anlaşması ile gelişmiş ülkelere getirilen mutlak sera gazı emisyonu azaltımına dair sorumluluklardan muaf tutulmasını hemen her uluslararası zeminde dile getirmektedir. Özetle, Türkiye’nin bu farklılaştırmadan kaynaklanan temel kaygısı, iklim değişikliği ile mücadelede uluslararası sorumlulukları çerçevesinde finansman ve teknoloji desteği alamamasıdır.
Türkiye Paris Anlaşması’nı henüz onaylamamakla, Paris Anlaşması’yla ivme kazanan küresel dönüşüme yeterince destek olmuyor gibi görünse de son dönemlerde iklim değişikliği ile mücadelenin hemen her alanında sürdürülebilir kalkınma ilkelerine de bağlı kalarak politikalarını gözden geçirmekte olup yeni iklim ekonomisi bağlamında hukuki, kurumsal ve iktisadi sistemini geliştirme yolunda ilerlemektedir.
Bu çerçevede; iklim değişikliği ile mücadele kapsamında kamu ve özel sektör kaynaklarıyla; yenilenebilir enerjinin yaygınlaşması, enerji verimliliği başta olmak üzere her türlü kaynak verimliliği politikalarının uygulanması, sera gazı salımlarının azaltılması, karbon ticareti için kapasite oluşturulması (Türkiye 2005 yılından bu yana gönüllü karbon ticareti piyasalarında yer almaktadır), ekosistem hizmetlerinin iyileştirilmesi, sektörlerde sürdürülebilirlik standartları geliştirilmesi gibi birçok alanda uygulama yapılmaktadır. Ayrıca akıllı şehirler, akıllı ulaşım sistemleri, akıllı şebekeler, yeşil binalar ve yeşil altyapılar gibi özellikle şehirlerde düşük karbon ekonomisine geçişte ihtiyaç duyulan yatırımların hayata geçirilmesi için yasal ve kurumsal altyapı güçlendirilmektedir.
Türkiye’nin gerek iklim değişikliğinin etkilerine uyum gerekse sera gazı azaltım politikalarının büyüyen ekonomisindeki dönüşümü gerçekleştirebilmesi için ulusal düzeyde sürdürülen tüm bu politika ve uygulamalara ilaveten alacağı uluslararası destekler ayrı bir itici güç oluşturacaktır.
Burada, Türkiye’nin yıllık enerji ihtiyacı artışının %6, enerji sektörü yıllık yatırım ihtiyacının 10 milyar ABD doları olarak hesaplandığı ve bu tablonun ülkenin yüksek bir emisyon azaltım potansiyeline sahip olduğunu gösterdiğini de not etmek gerekir.
Türkiye, uluslararası iklim finansmanı mekanizmalarına erişime ve teknoloji transferine bu nedenlerle özellikle önem vermektedir. Çok taraflı kalkınma bankaları ve Yeşil İklim Fonu gibi çok taraflı fonların tahsisi ile iklim değişikliği ile mücadele için ülkeler nezdinde yatırım projeleri giderek artmaktadır. Türkiye, EK 1 listesinde bulunması nedeniyle, Yeşil İklim Fonuna ehil ülkelerden sayılmamakta ve eş finansmanlı projelere dahi kabul edilmemektedir. Türkiye için ayrıca, çok taraflı kalkınma bankaları ile yapılan/yapılacak proje ve uygulama/yatırım desteklerinin, Paris Anlaşması’na göre gelişmiş ülke statüsünde (EK 1 üyesi olma sebebiyle) kabul gördüğü için gelecekte azalması endişesi de mevcuttur.