Atık ve Atık Su Yönetiminde İklim Değişikliği Etkileri - SG Sera Gazı ve İklim Yönetim Danışmanlığı

Atık ve Atık Su Yönetiminde İklim Değişikliği Etkileri

Atık Yönetimi ve Sera Gazı Emisyonları

IPCC ulusal sera gazı envanteri rehberlerine göre (IPCC, 2006); atık kategorileri, katı atık bertarafı, biyolojik arıtma, yakma ve atıkların açıkta yakılması, atıksu arıtma ve deşarjı ve diğer olmak üzere beş kategoride değerlendirilir. Atıktan kaynaklanan emisyonlar özellikle bakteriyel faaliyetlerden ortaya çıkan metan ve nitrözoksitlerdir. Düzenli depo sahalarından en fazla ortaya çıkan sera gazı ise metandır.

Avrupa Çevre Ajansı’nın çalışmasına göre atıktan kaynaklanan emisyonların en önemli sebebi %95’lik bir oranla depo sahalarıdır (EEA, 2014).

Yakma ve yakma dışında kalan atık yönetimi yöntemleri ise daha sonra gelir. Türkiye’de ise yakma yöntemi çok kullanılmadığından depo sahaları ve atıksu arıtma tesislerinden kaynaklanan sera gazı emisyonları atık sektörü altında öncelikli iki kategoridir.

Türkiye’de atıktan kaynaklanan sera gazı emisyonları 2017 yılı itibariyle 17,3 MtCO2 olup, %52’lik bir kısmı katı atık bertarafından yani depo sahalarından kaynaklanmaktadır. Atık sektöründe sonraki emisyon kaynağı ise %48’e yakın bir oranla atıksu arıtımıdır. Bu nedenle azaltım çalışmalarında katı atık bertaraf yöntemleri ve atıksu arıtımı ve deşarjı uygun bir şekilde ele alınmalı ve yönetilmelidir. Bu noktada özellikle arıtma çamurlarının kontrolü büyük önem taşımaktadır.

Arıtma çamurlarının doğrudan toprağa uygulanması doğru değildir. Toprak şartlandırıcı olarak veya kompostlaştırılarak “Evsel ve Kentsel Arıtma Çamurlarının Toprakta Kullanılmasına Dair Yönetmelik” uyarınca toprağa uygulanabilir.

OECD ülkeleri 2018 yılı itibariyle atığın %36’sını geri dönüşüm ve komposta, %20’sini geri kazanımın olduğu yakma tesislerine, kalan %42’sini ise düzenli depo sahalarına göndermektedir. Türkiye’de güncel olarak geri dönüşüm oranı %10 civarındadır. (OECD, 2019).

Atıktan kaynaklanan sera gazı emisyonlarının azaltılması için uygulanan adımlar aşağıdaki gibidir.

  • Atığın Önlenmesi:
  • Geri Dönüşüm:
  • Geri Kazanım:
  • Depolama:

Atıksu Yönetimi ve Seragazı Emisyonlarına Etkisi

Birleşmiş Milletler tarafından “Bir toplumun yaşamını sürdürmek, sosyo-ekonomik gelişimi sağlamak, su kirliliğine ve suya bağlı afetlere karşı korunmak, ekosistemleri barış ve istikrar ortamında korumak için yeterli ve iyi kalitedeki suya sürdürülebilir olarak ulaşma kapasitesi” şeklinde tanımlanan su güvenliği iklim değişikliği nedeniyle büyük önem kazanmıştır. Falkenmark Endeksine göre erişilebilir suyun kişi başına 1000 m3-1700 m3/kişi-yıl arasında olması su stresi yaşandığı anlamına gelmektedir.

Türkiye ise 1387 m3/kişi-yıl erişilebilir su miktarıyla su stresi çeken bir ülke durumundadır. Artan sıcaklık, azalan yağış kaynağa yönelik olumsuz etki yaratırken, nüfus artışı, sosyal ve ekonomik gelişmeler kaynak kullanımını olumsuz etkilemektedir. Bütün bu faktörler nedeniyle Türkiye 2050 yılında su fakiri ülke konumuna gelecektir.

(Ağaçayak & Keyman, 2018). Bu nedenle su kaynakları en verimli şekilde kullanılmalı, atık sular da arıtılarak alıcı ortama verilmelidir. Hâlihazırda atık suların %86’sı arıtılarak alıcı ortama verilmektedir (TÜİK, t.y.). Atık suyun tamamının arıtmaya tabi tutulması için gerekli yatırımlar önceliklendirilmelidir.

Atıksu sistemleri, atıksu iletimi, arıtımı ve bertarafı sırasında, ayrıca atıksu arıtma çamurunun oluşumu nedeniyle metan ve nitrözoksitlere sebep olmaktadır. Nitrözoksitlerin en önemli sebebi kanalizasyon sistemleri ve atıksu arıtımıdır (Major ve ark., 2011). Atıksu arıtımı sürecinin sera gazı emisyonuna sebep olması ile birlikte, iklim değişikliği de atıksu arıtma tesisleri ve arıtma proseslerini olumsuz etkilemektedir.

(Zouboulis & Tolkou, 2014). Sularda kirletici artışı, taşkınlar, seller, su baskınları, sedimantasyon, alg patlamaları bunlara örnek verilebilir (EPA, 2017). İklim değişikliğinin su temini sistemleri üzerine önemli etkileri ise kuraklık, su sıkıntısı, deniz seviyesinin yükselmesi ve sulara tuzlu su girişi olarak sıralanabilir. Bütün bu problemler göz önüne alınarak; yerel yönetimlerin, su temini ve atıksu yönetimi planlamalarında iklim değişikliğini ve buna bağlı belirsizlikleri göz önünde bulundurarak uyum çalışmaları yapmaları gerekmektedir.

Atıksu yönetiminde en önemli strateji, yağmur sularının atık sulardan ayrı toplanmasıdır. İklim değişikliği göz önüne alınmadan yapılan kanal sistemleri şiddetli yağışlarda şehrin yükünü taşıyamamaktadır. Türkiye’de büyük kentlerde yağışın büyük bölümünün asfalt yüzeyler nedeniyle yüzeysel akış olarak denizlere ve göllere ulaşması, su kaynaklarının yüzeyaltı ve yeraltı sularına iletilmesini engeller. Bu sorunlarla mücadele edebilmek için atıksu yönetimini hem azaltım hem de uyum açısından değerlendirmek gereklidir.

Su geri kazanımı, yağmur suyunu ayrık toplama, iyileştirilmiş arıtmanın gerçekleştirilmesi, ağaçlandırma faaliyetlerini ve ormansızlaşmanın azaltılmasına yönelik yöntemler geliştirme, park ve bahçe alanlarının arttırılması, su dağıtım şebekelerinin iyileştirilmesi ve kaçak kayıpların önlenmesi örnek olarak sayılabilir.

Artan hava sıcaklıkları ve sıcak hava dalgaları, artan buharlaşma ve su talebinde artış olması nedeniyle su kaynaklarını olumsuz etkiler. İklim değişikliği arıtma sistemlerinde hem probleme yol açar hem de tesislerden sera gazlarının ortaya çıkması iklim değişikliğine olumsuz katkıda bulunur. Artan su sıcaklıkları, su kaynaklarında çözünmüş oksijenin azalmasına, anoksik bölgelerden ve sedimentlerden fosfor ve diğer kirleticilerin ortaya çıkmasına, azalan karışıma, azalan su kalitesine, artan alg patlamalarına (mavi yeşil toksik olanlar dâhil) neden olur.

Su arıtımında su kalitesine etki, alglerden dolayı artan arıtım maliyeti, suda koku ve tat problemleri, azalan arıtma verimliliği gibi problemler ortaya çıkar. Azalan çözünmüş oksijen, dezenfeksiyon yan ürünlerinin fazla kullanılması gibi nedenlerle arıtma sırasında fazla maliyete sebep olmaktadır.

Türkiye’de 1994 yılından 2016 yılına kadar deşarj edilen toplam su 1,5 milyar m3’ten 4,5 milyar m3’e çıkmıştır. Atıksu arıtımı 1994 yılından 2016 yılına kadar %10’dan %86’ya kadar artmıştır. Arıtmanın artması iyi bir gelişme olmakla beraber %14’lük kısmın arıtılmadan alıcı ortama verilmesi önemli bir problemdir. Özellikle alıcı ortamların kalitesini korunmak için atık suyun tamamının arıtılması gereklidir.

Deşarj edilen en önemli alıcı ortamlar denizler ve akarsulardır. Denizlere deşarj edilen miktar 1994’te toplam atık suyun %37’si iken 2016’da %40’a çıkmıştır. Akarsulara deşarj edilen ise %53’ten %48’e düşmüştür (TÜİK, t.y.).

IPCC’nin sera gazı emisyon sınıflandırmasına göre atık kategorisi altında değerlendirilen atıksu arıtma ve deşarjı, evsel atıksu ve endüstriyel atıksu olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Atık sulardan biyolojik prosesler aracığıyla özellikle metan ve nitrözoksit emisyonları ortaya çıkmaktadır. Ayrıca arıtma sonrası ortaya çıkan çamurun yönetimi de iklim mücadelesi açısından önem taşımaktadır.