İklim Değişikliği ve Ekonomi Modelleri
Yeşil Ekonomi
Yeşil ekonomi; gelecek nesilleri önemli çevresel risklere veya ekolojik kıtlıklara maruz bırakmadan uzun vadede iyileştirilmiş insan refahı ile sonuçlanan mal ve hizmetlerin üretimi, dağıtımı ve tüketimi ile ilgili ekonomik faaliyetler sistemi olarak tanımlanabilir. Bu sürdürülebilir ekonomi modelinde geleneksel sistematik ekonomik büyüme anlayışı bir kenara bırakılarak, düşük karbonlu, kaynak açısından verimli ve sosyal olarak kapsayıcı bir ekonomik kalkınma tasarımı yapılmaktadır. Yeşil Ekonomi, ekonominin çevreye olan bağımlılığını (kaynak ve etki bağlamında) kesip, üretim ve tüketimin gezegenin taşıma kapasitesi kapsamında gerçekleştirilmesini hedeflemektedir.
Yeşil Ekonomi dahilinde hedeflenen temel eylemler; atık oluşumunu, üretim ve tüketim aşamalarında gözlenen hammadde ve enerji kullanımını önemli ölçüde azaltma ve bu tedbirlere paralel olarak yeni teknolojilerin ve yenilikçi uygulamaların desteklenmesi olarak sıralanmaktadır.
İklim değişikliği ile mücadele esasen, Yeşil Ekonomi’nin temel yürütücü güçleri olan teknolojik iyileştirmeler, inovasyonlar ve temel düzeyde yürütülecek çevre politikaları setinden daha fazlasını gerektirmektedir. Bu bağlamda, zaman içinde Yeşil Büyüme dinamiklerini ekonomide destekleyici olarak değerlendirilebilecek üç yaklaşım dikkatleri daha çok çekmeye başlamıştır. Bu yaklaşımlar Paylaşım Ekonomisi, Döngüsel Ekonomi ve Düşük Karbon Ekonomisi olarak sıralanmaktadır.
Paylaşım Ekonomisi
Paylaşım ekonomisi, bireysel malları (araba, konut, iş aracı gibi) çok sayıda insan için erişilebilir kılan bir tüketim ve mülkiyet tarzı anlamına gelmektedir. Paylaşım ekonomisi kamu ya da özel operatörlerin sağladığı ortak hizmetler geleneğine dayanmaktadır. Bu yaklaşımla birlikte sunulan temel yenilik, bu tür ürünlerin daha fazla insan tarafından tüketilmesini kolaylaştırmak için çevrimiçi platformların kullanılmasıdır.
Örneğin, iklim krizi ile mücadele bağlamında, yenilenebilir enerji kooperatifleri paylaşım ekonomisinin en güzel uygulamalarından biridir. Yenilenebilir enerji kooperatifleri belirli bir toplumun, geleneksel enerji kaynaklarına (doğal faz, petrol, kömür gibi) ve geleneksel enerji sağlayıcısı kuruluşlarına (enerji üretim ve dağıtımdan sorumlu kamu ve özel şirketleri gibi) olan bağımlılığını azaltmak üzere kurulmuş kolektif ve yerel enerji üretim merkezleridir. Kalkınmanın enerji gibi farklı alanlarında, tüketime ve üretime dair ihtiyaçları sürdürülebilir yollarla karşılamak önemli bir ekonomik dönüşüm gerektirmekte olup, paylaşım ekonomisi bu bağlamda yaratıcı ve çözüm odaklı pratikler sunmaktadır.
Döngüsel Ekonomi
Döngüsel ekonomi, üretim sürecine odaklanmakta ve ekonominin tüm bileşenlerine uygulanan yeşil geri dönüşüm ilkesinden oluşmaktadır. Döngüsel model, doğal kaynakların yaşam döngüsü boyunca verimli ve sürdürülebilir yönetimini teşvik ederek malzemelerin iyileştirilmesini, yenilenmesini ve yeniden kullanılmasını teşvik etmektedir.
Döngüsel ekonomi, ürün tüketimi ve hammadde kullanımında geleneksel Beşikten Mezara anlayışını yıkıp; yeni kaynak ve enerji girdilerine olan talebi azaltan, ekstraksiyon, karbon emisyonları ve atık üretimi açısından çevreye verilen baskıları minimize eden Beşikten Beşiğe anlayışını uygulamaktadır. Yani, döngüsel ekonomi temelde, bir üründeki parçalanan veya kullanılmayan her parçayı değiştirerek, ilgili ürünün ömrünü neredeyse süresiz olarak uzatmayı amaçlayan ürün tasarımına bağlıdır.
Düşük Karbon Ekonomisi
Düşük Karbon Ekonomisi’ne yönelik şimdiye kadar çeşitli tanımlamalar yapılmıştır. Bu tanımlamaların bir sonucu olarak Düşük Karbon Ekonomisinin alt başlıkları olarak; düşük karbonlu enerji, düşük karbonlu yaşam, düşük karbonlu toplum, düşük karbonlu şehir, düşük karbonlu topluluk, düşük karbonlu turizm gibi yeni kavramlar da ortaya çıkmaktadır. Birbiriyle ilişkili fakat bazı temel farklılıklara sahip olan bu kavramlar bütünde Düşük Karbon Ekonomisini tanımlasalar da tek başlarına Düşük Karbon Ekonomisini diğer sürdürülebilir ekonomi modellerinden ayıran yönlerini tartışmamaktadırlar.
Düşük Karbon Ekonomisi sera gazı salımlarının minimize edilmesini odağa alan bir kalkınma modelidir.
Paris Anlaşması kapsamında görece daha iddialı iklim eylem taahhütlerinde bulunan bazı ülkeler/bölgeler, düşük karbonlu ekonomiye geçiş planlarında iyileştirmeye gidip Sıfır Karbonlu Ekonomi hedefleri belirlemektedirler. Avrupa Birliği’nde belli sektörlerin hedef kitleyi oluşturduğu yeni bir sıfır karbonlu büyüme planı oluşturulmuştur. Bu yeni ekonomik pratiğinde, AB sınırları içinde faaliyet gösteren enerji yoğun sektörlerin 2050’ye kadar karbon emisyonlarını sıfırlamalarının mümkün olduğu belirtilmektedir.
Sanayi Dönüşümü 2050- AB Ağır Sanayinin Sıfır Emisyon Politikaları ve İklim Nötr Bir Avrupa İçin Endüstriyel Stratejiler gibi yakın zamanda yayınlanmış iki araştırmada tartışıldığı üzere, AB’nin karbon salımlarının %14’ünden sorumlu çelik, kimya ve çimento sektörlerinde yapılması planlanan hammadde kullanımının azaltılması ve teknolojik iyileştirmeler gibi yenilikler, AB’nin sıfır karbonlu ekonomi planının en önemli yürütücü gücü olarak görülmektedir.
Düşük Karbonlu ya da Sıfır Karbonlu Ekonomilere geçişin sağlanması, tüm sektörleri kapsayacak teknolojik inovasyonlar yoluyla enerji verimliliğinin sağlanmasına ve yenilenebilir enerji yoluyla yeşil bir gayrisafi yurt içi hasıla elde edilmesine bağlıdır. Bir başka deyişle bu yaklaşım, ekonomik büyümeden taviz verilmeden, sera gazı salımlarını azaltan uygulamaların ve teknolojilerin ekonomik kalkınmaya uyarlanmasına ve iklim dirençli eylemlerin uygulanmasına bağlıdır. Bu açıdan bakıldığında Yeşil Ekonomi’nin Düşük Karbon Ekonomisi’ne geçiş için atılan önemli bir adım olduğu değerlendirilebilir.