
Enerji Sektörü ve Sera Gazlarına Etkisi
Enerji Sektörü ve Sera Gazlarına Etkisi tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de elektrik ve diğer amaçlar kapsamında başlıca insan kaynaklı sera gazı emisyon kaynağıdır. Aynı zamanda, ekonomik büyüme ve nüfus artışı nedeniyle artan bir seyir izlemektedir.
2017 yılı verilerine göre 367 Mt CO2ton olarak hesaplanan enerji sektöründen kaynaklanan sera gazı emisyonu, toplam sera gazı emisyonu içinde (AKAKDO – Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık hariç), %72 ile CO2 eşdeğeri olarak en büyük paya sahiptir ve 1990’a kıyasla %177 oranında artmıştır.
Büyük ölçüde (%99 oranında) fosil yakıtların yanması sonucunda ortaya çıkan ve sera gazları içindeki en büyük payı alan doğrudan CO2 emisyonlarındaki büyük payı dolayısı ile fosil yakıtlar bütün dünyada olduğu gibi ülkemiz emisyonlarının da başat belirleyicisi konumundadır.
2017 yılında Enerji sektörü CO2 emisyonları içinde de, yakıtların yakılarak elektrik, petrol rafinajı gibi ikincil enerjiye dönüştürüldüğü enerji endüstrisi %42 pay ile en önemli bileşendir. Bunu %22,6 ile ulaşım, %163 ile imalat sanayi ve inşaat izlemektedir. Konut, ticaret, tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörü toplam olarak CO2 emisyonların %19,1’ini oluşturmuştur.
Enerji endüstrisinden kaynaklanan sera gazı emisyonları 1990 yılında 37 Mt CO2 eşd. iken, 2016 yılında 144.6 Mt CO2 eşdeğerine yükselmiştir. Enerji endüstrisi emisyonları içinde ise elektrik ve ısı üretimi %94 ile en yüksek paya sahiptir ve bunu petrol rafinerisi %4 pay ile ve %1 ile katı yakıt üretimi izlemektedir.
Enerji sektörü içinde değerlendirilen ulaşım sektörü emisyonları 2016 yılında (54.9 Mt CO2 eşdeğeri) 1990 yılına göre %203 (karayolu %205) artmıştır.
Ulaştırma sektörü emisyonlarının %92,4 oranında sorumlu olan karayolu taşıtlarının %49,5 unu oluşturan dizel motorlu araç filosu emisyonun %77,4 ünü oluştururken, araç filosunun %21,5 oluşturan LPG’li araçlar emisyonların %13,1 ne sebep olmuştur.
Havayolu yurtiçi taşımacılığı emisyonu ise %364 ve denizyolu yurtiçi taşımacılığı emisyonu %91 artmıştır. Demiryolu taşımacılığından kaynaklanan emisyonlar ise 1990 ve 2016 yılları arasında %48 oranında azalmıştır.
2016 için toplam kaçak emisyonlar, toplam sera gazı emisyonlarının %1,67’sini (AKAKDO hariç) temsil eden 8,3 Mt CO2 eşdeğerinde olup, enerji sektörü bu emisyonların da tamamından sorumludur. Petrol ve doğalgaz sistemleri kaçak emisyonların %32,5’ini oluştururken katı yakıtlar %67,5’i oranında kaçak emisyonlara katkıda bulunmuştur (T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2018).
Sera gazları ve özellikle CO2 emisyonlarındaki en büyük payı alması ve 1990 yılından bu yana sera gazı emisyonlarının önemli artış göstermiş olması (Şekil 11) nedeniyle, her sektörde enerji tüketiminin mercek altına alınması gerektirmektedir. Gerek enerji tüketimimizdeki artış hızı ve gerekse enerji kaynaklarının tüketim kompozisyonu enerji sektörünün iklim değişikliği politikaları ile eşgüdümünü zorunlu hale getirmiştir.
Türkiye Enerji Verimliliği Çalışmaları
Enerji verimliliği konusunda çalışmalar; 80’li yılların başında Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünde (EİE) başlatılmıştır. Daha sonra EİE kapatılarak 2 Kasım 2011’de 662 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kanunları Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü (YEGM) çalışmalara devam etmiş ve son olarak da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Enerji Verimliliği ve Çevre Daire Başkanlığı (27 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi-10 Ocak 2019) şeklinde yeniden yapılandırılan birimde enerji verimliliği çalışmaları sürdürülmektedir.
Söz konusu bu birimlerde uluslararası teknik yardım programları ile çeşitli etüt eğitim, bilinçlendirme projeleri yürütülmüştür. Binalarda enerji tüketimini bölgelere göre sınırlayan ısı yalıtımı standardı (TSE 825), elektrikli ev aletleri üzerindeki etiketler, sanayi kuruluşlarında enerji yöneticilerinin eğitimi ve görevlendirilmesi gibi bugün hayatımıza girmiş birçok uygulama 1995 yılından sonra etkinleşen çalışmalardandır. 2007 yılında çıkarılan “Enerji Verimliliği Kanunun”dan başlayarak çeşitli sektörlere yönelik çok sayıda yönetmelikle bir mevzuat çerçevesi oluşturularak bu uygulamalar güçlendirilmiştir.
Bu gelişmelere rağmen enerji verimliliği ile elde edilen ve edilecek kazançların enerji planlamalarında tam olarak boyutlandırılamaması nedeniyle birçok ülkede olduğu gibi ülkenin enerji politikası, enerji ihtiyacının öncelikli olarak yeni enerji arzı ile karşılanması üzerine inşa edildi. Hızla büyümekte olan enerji talebinin, ekonomik büyümenin doğal sonucu olduğu uzun yıllar boyunca kabul edilmiş ve yeni doğalgaz ve petrol hatları, fosil ve ithal kaynaklara dayanan santrallerin mutlaka gerekli olduğu düşünülerek enerji politikaları bu yönde geliştirilmiştir.
Bu düşünce yapısı ve enerji verimliliğinin doğrudan hesaba alınabilmesinin detaylı sektörel analiz çalışmaları ile mümkün olması nedeniyle, yakın zamana kadar enerji verimliliği potansiyeli eldeki bir kaynak olarak değerlendirmeye alınamamıştır.
Gelişmiş ülkeler geçtiğimiz 40 yılda petrol krizlerinden başlayarak yürüttükleri kapsamlı enerji verimliliği programları ve enerji verimli teknolojinin geliştirilmesini destekleyerek enerji talebi artışı ile ekonomik büyüme arasındaki bağıntıyı kıracak sonuçlara ulaşmıştır. İklim değişikliği süreci de bu eneji talebinin büyük ölçüde verimlilik artışları ile ikame edilmesine yönelik plan ve politikaların etkin hale gelmesine yol açmıştır. Sonuçlar enerji yoğunluğu göstergelerine sayısal olarak da yansımıştır.
Enerji yoğunluğu göstergesi, bazı zayıf noktaları olsa da bütün dünyada, enerji verimliliği kıyaslaması için kullanılan temel veridir. Sadece enerji tüketimindeki azalma değil aynı anda Gayrisafi Yurt İçi Hasıla veya Katma Değerin azalması veya artması da değerlendirilerek enerji tüketiminin ekonomik gelişmeyi nasıl etkilediği de görülmektedir.
Enerji verimliliği indeksi imalat, konut ve ulaştırma sektörlerinde birincil ve nihai enerji tüketiminde sağlanan enerji tasarrufunun ve enerji verimliliğinin iyileştirilmesi ile ülke ekonomisine sağlanan katkının ortaya konulması açısından önemli bir göstergedir. Bu indekse göre 2000-2016 döneminde imalat sanayiinde yıllık bazda %1,8, bina sektöründe %1,1 ve ulaştırma sektöründe %2,4 oranında iyileşme kaydedilmiştir. Toplamda ise enerji verimliliğinde yıllık bazda %2,1 oranında iyileşme sağlanmıştır (EYODER, 2017). Alınan enerji verimliliği önlemleri ile 2000-2016 döneminde kümülatif olarak imalat sektöründe 9,8 MTEP, konut sektöründe 7,7 MTEP ve ulaştırma sektöründe 24,9 MTEP, toplamda ise 42,5 MTEP enerji tasarrufu sağlandığı hesaplanmıştır (YEGM, 2018).